Türkiye'nin Enerji Stratejisi

By | 24 Temmuz 2010

Radikal Gazetesi’nden İsmet Berkan’ın yazısının bir bölümü aşağıdadır:

Bizim bir enerji stratejimiz var mı?
Bana göre özellikle son beş-altı yıldır bu soru daha da bir önem kazandı. Sebebi de belli: Bakü-Ceyhan’ın devreye girmesiyle birlikte Türkiye kendine bir ‘enerji dağıtım merkezi olma’ rolü biçti. Eh, böyle bir rolümüz varsa, ki doğalgaz hatlarını da beraberinde düşününce, bir stratejimizin de olması gerekiyor.
Gerekiyor ama bana soracak olursanız bizim böyle bir stratejimiz yok. Hatta bu konuda düşünüldüğünü bile sanmıyorum.
Oysa, mesela Rusya’nın bir stratejisi var. Üstelik Türkiye’yi de içeren bir strateji bu. Ve devletimizin (sadece bu hükümet değil, çok daha önceden başladı bu işler) davranışlarına bakınca, ‘Eğer bir enerji stratejimiz varsa, bu stratejinin Rusya’nın stratejisiyle epey bir benzerliği olmalı, iki ülkenin çıkarları hep çakışıyor olmalı’ diye düşünmeden de edemiyorum.
***
90’lı yıllarda Türkiye’nin iki büyük ve iddialı hedefi vardı ve bu hedeflerin ardında da bir strateji. Hedeflerden birincisi Bakü-Ceyhan boru hattıydı, diğeri ise Türkmenistan doğalgazını Hazar’ın altından geçirip Türkiye’ye ulaştıracak gaz hattı.
Bu iki hattın arkasında, Rusya ile rekabet vardı. Türkiye bir yandan Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’ın Rusya’dan biraz daha bağımsızlaşmasını bu yolla sağlamaya çalışıyor, bir yandan da doğalgazda tek kaynağa bağımlı olmaktan kurtulmaya.
Ama Rusya bu stratejiyi gördü, biz yavaş davranmaya ve hiçbir şey yapmamaya devam ederken Putin’in Rusya’da iktidara gelmesiyle birlikte de Türk stratejisini parçalama
adımları atılmaya başlandı.
Bir sabah ansızın Türkmenistan’ın doğalgazını önümüzdeki 40 yıl için Rusya’ya sattığını öğrendik. Putin bizzat gidip işi bitirmişti. Arkadan Kazak petrolü de Rusya denetimine girdi yeniden. Türkiye avucunu yalamıştı, artık karşısında gazı ve petrolü olan tek satıcı, Rusya vardı.
Biz Türkmenistan hattını yapmadık, yerine Mavi Akım’ı yaptık. Mavi Akım’dan aldığımız gaz, Rusya’nın Türkmenistan’dan aldığı gaz aslında. (Mavi Akım anlaşması imzalanırken devrin başbakanı, ‘Bu hat Türkmen gazının gelmesine engel değil, onu da getireceğiz’ demişti, nerde Türkmen gazı? Anlaşma sonrası Türkmenbaşı da, ‘Türkiye beni yarıyolda bıraktı’ diye konuştu, devrin başbakanını ve enerji bakanını ağır ifadelerle suçladı.)
***
Biz aldığımız gazın önemli bölümünü ‘çevrim santralları’nda elektriğe çeviriyoruz. Yapılan iş basit: Gazla su kaynatıyoruz, suyun buharı elektrik türbinini çeviriyor.
Yani aslında biz gaz değil elektrik alıyoruz Rusya’dan. Hem de çok ama çok pahalı bir elektrik; çünkü iki defa para ödüyoruz:
Hem gaza hem de elektriğe…
O çevrim santralları neden etrafa buhar satmazlar? Kimse bilmiyor; oysa ısınma sorunu bu yolla da halledilebilir, pek çok kentte, kasabada.
Daha iyisi şu: Biz neden elektriği doğrudan ithal etmiyoruz da gaz alıyoruz, gazı yakıp elektriğe çeviriyoruz? Bunu da bilmiyoruz.
Türkiye, gazda, petrolde ve şimdi de nükleer enerjide Rusya’ya artan oranda bağımlı. Bir yandan iki ülke arasındaki ilişkilerin yüzyıllar sonra düzelmesi ve ‘mükemmel’ diye adlandırılabilecek seviyeye gelmesi çok iyi ama bir yandan da unutmayın, aslında siyasi alanda Rusya’ya istediğimiz çok az şeyi yaptırabiliyoruz. (Rusya, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs raporunun Güvenlik Konseyi gündemine gelmesine, bizim defalarca ricacı olmamıza rağmen razı olmadı, yardım etmedi.)
***
Rusya’nın bir stratejisi ve bu strateji uyarınca attığı taktik adımları var. Bizim neyimiz var, Rusya’nın stratejisinin parçası olmak dışında? RADİKAL

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir